3 Temmuz 2009 Cuma

papa dont preach

ıssız kupanın kulağını böcekler mi yemiş?

yol boyunca durmak bilmeyen şişe kapağını
sarı bir kavurma atmıştı üzerine.
o da kuyruğuna bastı gülen kurbağanın.

penisküs olmak da varmış dedi içinden

uçuruma tırmanırken koca şişme botu taşımamak lazımdı
muntazaman titreyen ellerim daha rahat yalan söylerdi.
sarı bir kilimseyiş sarmazdı saçlarımı.

şişme botun alevinde kurbağa kavurmak zorlaşıyor ya...

15 Haziran 2009 Pazartesi

püsküvüt

eski yerleşim yerlerinde,
istenmeyen hemen giderdi.
kazılarda bulunan kalıntılar.

bir gün, kökleri tertemiz olacak,
soğuk duş, sıcak kalem ve kağıt.
sessiz olun, uyudum.

20 Nisan 2009 Pazartesi

asalak

leylaklar açmış ama
adaçayı içmeye gidemedim yine.
yağmur yağıyordu dışarıda.

yine evde, aynı pencereden
yağmurda ıslanan lahanaları seyretmek zorundayım.
duvarın ardında da yorgun argın bir kedi?

31 Mart 2009 Salı

maun

odundan bi parça yeşil bir şey çıkmış
yaprağından mıdır neden bir koku salar
bayılan sinektir böcektir ne ala
sende kaldı aklım.

28 Mart 2009 Cumartesi

berabet

insanlar
şey yapar ya
"kalem lan niye kızıyorsun"
onlara daha bi sinir oldum
yapsana şimdi...
yok.

23 Mart 2009 Pazartesi

kayalar

karıncalar nemliydi biraz.
muhtemelen,
dün akşamdan kalmaydı.

baktım ki satmış yatı.
felaket,
daha mangalı vardı balıkla rakının.

köz

yarışı kaybetmek isteyen adam
nereye koştuğunu bilir mi?
sadece koşmak için koşmayı özlemiş
evdeki küçük semender.
içinde çay yapmamış olsam
o da koşardı gönlünce.

1 Mart 2009 Pazar

aydınlanma

adam üstün bir tadın altındaydı. 
"kısmet bu" dedi. 
kahverengi ve kalın bir cezvenin dibinde kalan, 
kirli, paslı akşamüstü sakızı. 
üzerime dökülen portakalımsı lapanın 
                                                                     altında kalan kadınlar 
yeşil bir kazağındı.

376

kaşarlı tost sanat değil
derken,
her limanda bir peçete olan
küçük kadın benimleydi.
o kadın azacıkmış
perondan kalkan trendeki
kalburüstü seh-pahayı
yeseydi, zehirlenmez idi

22 Şubat 2009 Pazar

yorgun halı

yakışır ona.
kısa bir şortla, yeşil dar bluz.
aslında çimenlere yattığında farketmişti,
yüksekten korktuğunu.
sekiz sene dayandı buna ancak,
sonra gitti, evlendi o adamla.

20 Şubat 2009 Cuma

muzdarip

çerçöp kürdan ve biraz da gazete parçası
poşete koydum ama not almadım
tekrardan bulmam gerekti
bendimi.?
evet sanırım taşıyıp gitmek gerek çöp tenekesine
gittiğinde kedilere selamımı ilet.

bezir

duvardaki yazıya bak.
artık acayip olmaktan çıkmış,
bazen kaçıp gidiyor başka bir yere.
deneyip geri dönüyor umutsuzca
kışları da mı böyle oluyor buraların,
sizden aldığım yüzük boynumda.

ilâve

sordum da yanıt gelmeden uyku vakti gelmiş.
dışarı çıkıp biraz serinledim.
kocaman mehtap önünde küçücük kaldım
gözümü kapadım
görümcem börülce getirmişti onu hatırladım
de ben börülce sever miyim ki?
sordum da yanıt gelmeden uyku vakti gelmiş.

içine kırpık

kesin olacak olanlarla uğraşsana sen.
kime baktın?
neden kendini yoruyorsun?
eğer gerçekten onu arıyorsan bulamazsın buralarda.
biraz çeki düzen, kendine gelirsin.
git, köşedeki saçı sakalı birbirine karışmış kendine kendine konuşan adama sor.
hepsini içiçe düşün anlarsın.

derhalde

fırfır etek gibi bilgi saydım
her bir kalp atışı uzun bir defter gibi
deftere yazı yazmadım
ihtiyaç da duymadım.
çünkü gözlerim buruldu
yamuk yumuk elbisesiyle eski bir arkadaşı görünce.
ne de güzelleşmişti,
kokulu topuklardaki çatlaklar gibi,
ya da çiçek, böcek, boza.

işte o anda, masumane kumullar rüzgarlarla savrulurken
biz tuvalette kitap okuyanlara saygı duymaya başladık.

kolluk

bornoz var üstümde hala
hoşbulduk demek isterdim
ama yüzümde ilaç var, oynatamıyorum.
ellerim hala güçlü,
parmaklarım hareket ediyor yersizce,
kimliğini arayan harfleri
bir araya getiriyorlar.

kesin

o kadar dön dolan
yuvarlan ıslan çamurla.
git üstüne çöken sisle
kalan arkadaşlığını bitir
nasılsa döner bulur seni yine
dün yediğin profiterol.

iyi

yoo hayır o değildi vuran...
kafası karışınca üzerine geleni görmedi sadece.
terasta yaşayanlara hep duyduğu imrenmeyi,
işte  o an da hissetti
ve bodrumda olanları düşledi.
kendine gelemedi hemen,
emindi ama
sonsuzluktan emindi ve güvenilir olduğunu bildiği o tek kaygıya
hiç bırakmamak üzere sarıldı.
ve biliyorum
                          bırakmadı.

coss

dün Oedipus' a uğradım
gelmez ki...
üz gün sonra muradına erecek.
taş gibi oturup
eteklerinde sular akan mavi kadının kanıyla,
sudaki kanı kıpkırmızıdır.

15 Şubat 2009 Pazar

fenilalalin

yüzünde bir çizgi var.
kendinden olmadı di mi?
bir şeyler çizdi herhalde.
farkında değil misin?

sessiz kal biraz daha,
biliyorum gelecek şimdi.
usanmaz o, bilir.
farkında herşeyin.

31 Ocak 2009 Cumartesi

müsil

ilacına katkıda bulunan kimyagerin gözyaşlarında boğuluyorum o zaman
yolların taşını koyan kalfanın mühendise olan öfkesi dinsin
bayadır öfkeli değiller zaten.

sara nöbeti geçirirken daha az köpük çıkarırmış mini etekli kızlar.
emeklilikleri neden gelmez, neden durmadan esnerler?
halıyı silkelemeden nasıl tozları alırlar şaşırdım
ve arkasından verdiği asıl toza bulandım
ama tekrar bulamadım
çoraplar nerede?

ne yapmış insanlar?
tuhafmış insanlar
kâra daha çok değer vermişler kardan
kardak kayalıkları daha mı önemliymiş samandan?
ya da yanan hektar hektar ormandan?

26 Ocak 2009 Pazartesi

hagrid

apartmanın en üst katına çıkıp,
kat arasındaki camdan baktım.
aşağıda arkadaşlarım top oynuyorlar.
ıslık çaldım.
duymadılar.
bağırdım.
durdum biraz daha,
cebimden on beş kuruş çıkarıp onlara attım,
farketmediler.
ben de aşağıya indim.
                                   deve
cüce
                                   deve
cüce ve cüce.

25 Ocak 2009 Pazar

vere

şehrin birinde beklerken
durakta,
duran otobüsten
bir kız bana hareket çekti.
güzel bir beresi vardı.
yılbaşında hediye olarak birine vermeli.

çehov

Döndük mü cidden? Evet evet. Kesinlikle.?...

16 Ocak 2009 Cuma

kafka

eğitimdeki yoğunluktan dolayı verdiğimiz ara sona ermiştir. erdi mi ya? evet erdi. geri döndük. dönmemiş olmayalım? yok yok geri döndük...

7 Ocak 2009 Çarşamba

bir fincan bir

gelen gideni aratır derler
dün babam Ankara' ya gitti
bugün eve misafirler geldi
çay kaldı mı anne?

6 Ocak 2009 Salı

genç jokey

dur bak şu yuvarlanan taşa.
ne kadar da masum
arkasından gelen kayaya oranla.
ne diye bağırdım ki dağın başında?

yasak

o, yerinde duramayan kızı gördüm
otobüs durağında.
mavi tokayla saçlarını toplamış.

gelen otobüslere binmiyor.
hangisini bekliyor acaba?

sonunda düşecek,
durağın yanındaki muza basıp.
ondan korkuyorum.

portakal

sabah kalkıp traş oldum
su serin ve soydu.
ve bir ağaç meşale olmak istiyordu...
meşale kırmızıdır.

5 Ocak 2009 Pazartesi

şizofren

resme bakan adam...
kalemle mi?

temiz havada dolaşıyor,
dün aldığı ceketle.

müsait

neden vuruyorsun bana?!
sinirini çıkarma benden.
o kokunun üstüne sinmesi
benim suçum değil...

4 Ocak 2009 Pazar

necdet

uyanmak için zamana ihtiyacı vardı.
elinde ne kaldı ki
dar dönemeçsiz sokaktan.

çatıdaki martı mı bağırıyor?
açık denizlere gidecek bugün.
gitmeli mi?
evet kesinlikle.

ama belli mi olur,
belki de bir uçak gelir.

"kanalziasyyon!"

sünger suyu emdi ama sabun köpürdü.
yağmurla inmişti su kel bir adamın kafasına...

adam unutmasaydı şemsiyesini,
ıslanmamak için koşarken düşmezdi,
köpüren sabuna basmış gibi...

2 Ocak 2009 Cuma

kemik

caddenin kenarında
                 kuru, eskimiş bi kemik vardı.
karşı kaldırımda
                 kuru, tükenmiş bir köpek.
köpek kemiği görünce
                 kalkmaya çalıştı.
yetmedi gücü, serildi yere,
                 kuru kemik gibi.

salça

.-var var.
..-yok yok.
.-var ya...
..-yok ki?
.-var görmüyor musun?
..-ı-ıh hala yok.
.-ama şimdi var.
..-Yok.
.-Yok yok var.
..-Var mı?
.-Yok!

hezarfen

sene 1632,
kahvenin kenarında
                    koca bir kedi.
kedinin yanında 
                    taburede oturan bir kabadayı.
önlerinden süzülen
                    bir paşa.

ikisi de ona baktı,
kedi gerinip ayağa kalktı,
kabadayı nargilesiyle
                    halkalar yaptı dumandan.
              

ar

karınca...

kararınca.

kestane şekerim

kahverengi bir yaprak düşüyordu,
ağaçtakiler gibi değildi.
süzülerek bir su birikintisinin üstüne indi.
bense bankta oturuyordum.

canım dondurma çekmişti,
hava soğuktu, yemedim.

toprak

eve geldim.
ev toprak kokuyordu...
saksıları kontrol ettim,
birşey yoktu.

odama gittim.
odam toprak kokuyordu.
sanki biri ölmüştü orada
yatağımın altına baktım,
birşey yoktu...

kuş

bir kuş...
yoksa kedi mi?
hayır kuş.